Benim çocuğum çok içe kapanık, evi çok sever, evden dışarı hiç çıkmak istemez, bilgisayar oyunu çok oynar, hep internettedir, bayılır film izlemeye, arkadaşlarıyla vakit geçirmekten hoşlanmaz, yardım almak istemiyor, halinden memnun olduğunu söylüyor vb. şikâyetlerle başvuruda bulunan birçok aile ile karşılaşırız. Bazen zorla getirmişlerdir çocuklarını, bazen de zor ikna etmişlerdir. Ki bu çocukların bir kısmı ailelerinin ısrarına dayanamayarak bir kez gideyim de en azından bu kadar üstüme gelmeye devam etmesinler düşüncesiyle gelirler ilk seansa.
Genellikle temelde gördüğümüz problem gerçekten çocuklarının bilgisayar oyunlarına bağımlı olması, ya da evde vakit geçirmekten çok hoşlanmaları değildir. Problem bu genç bireylerin sosyalleşmelerinde ki beceri eksikliğinden kaynaklanıyordur. Kendilerini ifade etmekte son derece zorlanan bu genç bireyler kendilerini sosyalleşme çabası içerisindeyken çekmiş oldukları muhteşem azap duygusundan kurtarmak adına çeşitli yalnız vakit geçirebilme çabası içerisine sokarlar, çünkü onlar için en kolayı ve azap duygusunu yaşamadıkları tek yer orasıdır.
Tanımadığı ya da yeni tanışmakta olduğu biri ile iletişim kurmak, iletişim başlatmak veya başlatılan iletişimi sürdürmek konusunda eksik olduklarını düşünürler. Bazen başlatılan iletişim işlerini kolaylaştırır ancak bu sefer de başlatılan iletişimi devam ettiremeyeceği düşüncesi ile bahaneler oluşturarak oradan uzaklaşma çabasına girerler. Özellikle ergenlik döneminde var olan ben merkezcilik düşüncesi ile etrafındaki olayların merkezinde kendilerini görme ve herkesin onun davranışlarını, görünüşünü, konuşma tarzını, kıyafetlerini inceleyeceğini düşünerek yoğun rahatsızlık duygularına kapılabilirler.
Bazen okuldan çıkıp çok hızlı bir şekilde eve koşar adım gelirler ki hissetmiş oldukları yalnızlık ve çaresizlik duyguları başkaları tarafından sezilmesin, bazen de çeşitli bahaneler ile market vb. alışveriş yerlerinden uzak dururlar ki kasiyer ile kuracakları o kısacık iletişim anından kurtulabilsinler.
Ev ya da aidiyet hissettikleri diğer nadir muhitler onlar için huzurlu ve güvende hissettikleri, rahat bir nefes aldıkları tek yerdir. Ebeveyn ergenin içinde bulunduğu bu korkunç ızdırabı çoğu zaman anlayamaz, çünkü ebeveyn kendi çocuğuna, kendi çocukluğu gözüyle bakamayalı uzun zaman geçmiştir. Çünkü kendi çocuğu sonuçta kendisi ve diğer aile üyeleri ile çok rahat iletişim kuruyordur. Genellikle ergende ki bu anlaşılamama duyguları onun içinde bulunduğu çaresizlik duygularının pekişmesine ve yalnızlık hissinin daha da artmasına neden olacaktır.
Öyle ki onlara “konuşmak mı daha zor, dinlemek mi?” diye sorsanız alacağınız cevap genellikle her ikisi de olacaktır. Çünkü konuşurken herkesin onu dinlediği, onu değerlendirdiği düşüncesiyle kaygı ve stres düzeyini daha da artırırken, dinleyici konumundayken de –ya bana bir şey sorulursa! kaygısı ile büyük bir bunalım yaşıyorlardır. Artık bu ızdırap hayatın hemen hemen her alanına bir kanser gibi yayılmaya başlıyordur.
Bir kısmı kendi başlarına karşı cinsten arkadaş sahibi olamazlar, hatta bu nedenle bekar kalabilirler veya anlaşamayacakları eş ile evlilik sürecine adım atabilirler. Belirli bir süre sonra kendilerini ifade etmekten daha kolayı karşıyı olduğu gibi kabul ederek kendini ona uyum sağlamak mecburiyetinde hissetmek olacaktır. Bu, durumu daha da kaotikleştirecek ve oynadığı role uyum sağlama çabası artacak, huzursuzluğu derinleşecektir.
Daha erken yaşlarda başlayan bu kastrasyon işlemi kişiyi derine, derine ve daha derine çekmeye devam edecektir. Neyse ki psikoterapi süreci bu günler için var.
Çocuk veya ergenlerde tedavi süreci daha kolay işlemektedir. Eğer çalışılması gereken başka alanlar yoksa bilişsel-davranışçı terapiler sosyal fobi için genellikle yeterli olmaktadır. Gerçekçilik yetisini yeniden kazanma, duyguları tanıma ve kontrol edebilme, şemaların işlevselleştirilmesi, otomatik düşüncelerin fark edilmesi ve yeniden çerçeveleme gibi birçok terapötik beceri ile belki hiç kazanılamamış, belki de sonradan kaybedilmiş işlevselliğin yeniden kazanılması ile sağlıklı ve sosyal bir yaşam yeniden kolaylıkla kazanılabilir. Yeter ki ebeveynler çocuklarına, ya da bireyler kendilerine yeniden sağlıklı bir başlangıç için şans versinler.
Tunahan UZUN